Bir televizyon kanalında Hollanda’nın denizi doldurarak ne güçlükler çekerek verimli tarım toprağı kazandığını gösteren programı izledim. Çile çekilerek elde edilen bu topraklarla bugün Hollanda toprakları bir vilayetimiz büyüklüğünde olmasına karşın, bu ülke hayvancılıkta ve hayvan ürünleri satışında Dünya’da birinci sırada yer alıyor.
Bu verimli toprakların büyük bölümünü oluşturan denizi doldurup kazanılan toprakların işlenmesi ile tarıma ve hayvancılığa elverişli duruma gelmesiyle sağlıyor.
Suni olarak yaratılan meralarda Hollanda bu başarıyı sağlıyor. Hollanda’nın iklimi bizim kadar tarıma elverişli değil, imkânlar sınırlı. Buna karşın azimli çalışma, plan ve programlı politikalarla Hollanda bugünkü duruma geldi. Bu ülke hayvancılık ve hayvan ürünlerinde dünyada marka konumunda . Hollanda’dan dünyanın dört bir yanına Türkiye’ye dahi damızlık hayvan ithalatı yapılıyor.
Gelelim Türkiye’ye bırakınız mera kazanmak için çaba harcamayı, mevcut meralarımızı çayırlarımızı verimli topraklarımızı dahi betonlaştırıyoruz. Verimli topraklarımız üzerinde konutlar yapıyoruz. Bu konuda atalarımız kadar toprağa saygımız yok.
Geçmiş yıllara baktığımızda tarih boyunca şehirler yüksek yerlere verimsiz topraklara kurulmuş. Böylece hem şehir atıklarının kolaylıkla tahliyesi sağlanmış, hem de verimli topraklarda ekim dikim yapılarak insanların beslenip barınmaları kolaylaşmıştır.
Asırlar önce sadece bizim topraklarımızda değil tüm dünya’da tarıma elverişli verimli topraklar, meralar bugünkü kadar hovardaca harcanmamış.
Hollanda denizi doldurup toprak elde etmeye çalışırken, bizler insan eksen insan olur diye tanımlanan topraklarımızı konutlara sanayi kuruluşları uğruna feda ediyoruz. Hayvancılık yapmak için elverişli mümbit yerlerimize sanayi tesisleri kurup geleceğimizi yok ediyoruz.
Edirne’nin konut alanlarına bir bakalım. Şehrin çevresinde Yıldırım, Yeniimaret ve çevresinde yüksekte verimsiz arazilerin bulunduğu yerler olduğu halde, taban arazi dediğimiz, yılda iki ürün alınabilecek topraklarımızı uygulanan yanlış konut politikası sonucu beton yığını haline getirdik.
Sadece Edirne’de böyle değil, tüm ülkemizde durum bundan farklı değil. Tarıma elverişli bir toprağın yüz yılda meydana geldiğini, bu işin uzmanları söylüyor. Bizler ne yapıyoruz. Evlerin temelini kazarak elde edilen verimli toprakları dahi çöplüğü atıyoruz. Onu değerlendirmek dahi aklımıza gelmiyor.
Ülkemizde bu kadar konunun uzmanı olmasına karşın, bu verimli toprak katliamının önüne geçemiyoruz. Ölümcül bir hasta gibi verimli topraklarımız betonlaşıyor, geleceğimizi karartıyoruz. Bazılarımız bunun görmezden gelip çirken betonlaşma ile ülkenin kalkındığını savunabilme gafletine düşüyor. Bu toprakları biz kanla canla kazandık. Şimdi ise, kendi ellerimizle çölleştiriyoruz. Bir halk kendi ülkesine ancak bu kadar kötülük yapabilir.
Dünya’da tarım ve gıda ürünlerinin önemli her geçen yıl daha da artıyor, tarım ürünleri stratejik konuma geliyor. Bir süre sonra nüfusun artması ile dünya’da gıda sıkıntısının yaşanacağından endişe ediliyor. Biz ise bu ürünlerin yetiştiği topraklarımızı kendi ellerimizle yok ediyoruz.
Edirne’nin konut alanlarına baktıkça insanın yüreği sızlıyor. Bugünkü yeni yerleşim alanları ve küçük sanayi sitesinin bulunduğu alanların yapılaşmadan daha önceki dönemini hatırlayanlar bilirler. Buraları bağlık bahçelik insanlara huzur veren tarım alanlarıydı. Bugünkü durumuna bir bakalım bu görüntüsü ne olursa olsun o eski güzelliklerinin yerini tutabilir mi?
“Edirne’nin ardı da bağlar, Meriç akarsular çağlar” türküsü Edirne’ yi tanımlayan bir türküdür. Bugün Edirne bağlıklarından eser yok. Bağların bulunduğu yerlerde bağlar, bahçeler yok edilerek, çirkin özensiz konutlarla doldu. Edirne’ye baktıkça o günlerdeki Edirne bağlarını, bahçelerini hatırlayıp üzülmemek mümkün mü? Bölgemizde ve ülkemizde bir süre sonra tarıma elverişli topraklarımız bazen maden alanları, bazı hallerde konut alanları ile yağma ediliyor. Gelişen teknoloji ile maden arama şirketleri yer altından madeni almak için üst tabakadaki verimli toprağı kazıyıp bir kenara koyacağı yerde verimsiz toprakla harmanlayıp bir kenara atıyor. Maden sahaları çölleşiyor.
Yasa gereği kömür ve benzeri maden arama sahalarında işin tamamlanmasından sonra kazı sırasında bir kenarda biriktirilmesi gereken maden sahasının üstünden kazılan toprak arazinin düzenlenmesinden sonra tekrar kazılan yerlere örtülerek tarımda kullanılır duruma getirilmesini zorunlu kılıyor.
Yasa daha da ileri giderek, bu toprak üzerinde hangi ağaç varsa onun da ekilmesi gerektiği hükmünü getiriyor. Bir Allahın kulu maden sahiplerinin böyle bir uygulama yaptığını söyleyebilir mi?
Bunun aksini iddia edenler varsa Edirne’nin kömür madeni sahalarındaki maden çıkarılan toprakların bugün ne durumda olduğunu görebilirler. Ülkemizin geleceğine en büyük kötülüğü dünyada en akıllı geçinen canlılar olarak bizler insanlar yapıyoruz. Hayvanlar dahi kendi bulunduğu alana bu denli zarar yapmaz. Bizler adete kendi sonumuzu hazırlıyor.Geleceğe tuzak kuruyoruz. Yarın bu güzel verimli topraklarda açlık çekme tehlikesi ile kalan evlatlarımız bizler için acaba nasıl dua ederler.Toprağına kasteden aslında canına kasteder denilmesi bu toprak katliamını gördükten sonra doğruluk kazanmıyor mu?
17 total views, 2 views today
Son Yorumlar