Bugüne kadar bölgemizde az sayıda olan Suriyeli göçmenlerin binlercesi Avrupa hayali ile gelip sınırlarımıza kadar dayandılar.
Avrupa birliği ülkelerinin vaadine kanarak çoluk çocuk yollara düşen umut yolcularının dramını görmek aç susuz insanların size bakışları yürek parçalıyor.
Anasının kucağında hiçbir şeyden habersiz çevresine gülücük dağıtan minik yavrular. Yiyeceği olmadığı için boş biberonu emen sabileri bu umutsuz yolculuğa iten nedenlerin çok iyi araştırılması gerekir.
Ne oldu da bundan birkaç yıl önce en iyi ilişkiler içinde olduğumuz devlet büyüklerimizin sarmaş dolaş olduğu bir ülke daha sonra baş düşmanımız oluverdi.
Bu ülke başkanının adı Esat olarak bilindiği halde daha sonra adı değiştirilerek Eset’e döndü. Bunun altında yatan gerçekler ülkemizdeki kaos ortamının ve bu mülteci akının başlamasında en önemli etken olduğu biliniyor. Bu ülke ile ilişkilerin kopma noktasına gelmesinin ardından birçoğu sınırlarımızdan giren on binlerce ipsiz sapsız takımı bu ülkede iç isyanların ateşini fitilledi.
Kendi ülkesinde huzur bulamayan tehdit edilen öldürülme tehlikesi yaşayan, bu ülke insanları çareyi komşu ülkelere sığınmakta buldular. Uzun yıllar kendi ülkelerinde huzur ve güven içinde yaşayan, ekonomik ve sosyal yapısı diğer Arap ülkelerine oranla daha iyi konumda olan Suriyelilerin birçoğunun Türkiye’de akrabası bulunuyor.
Ülkelerindeki kaos ortamından kurtulmak isteyen Suriyeliler yerinden yurdundan koparak başka ülkelere sığınmak zorunda kaldılar, on binlercesi deniz yoluyla Avrupa ülkelerine ulaşma hayaliyle yollara düştü , bir bölümü bu maceralı yolculukta denizde canından boğularak can verdiler.
Bunların sırtından geçimini sağlayan bazı simsarların kurbanı oldu. Kesin olarak sayıları bilinmese de ülkemizde 3 milyona yakın mültecinin olduğu biliniyor.
Kendi ekonomik sorunları ile cebelleşen, halkının büyük bölümü yoksulluk sınırında yaşayan Türkiye bir de mülteci sorunu ile mücadele etmek onlara bakmak zorunda kaldı.
Ülkemiz yanlış dış politikalar yüzünden mülteci akınına uğradı.Çağdaş geçinen insan hakları savunuculuğunu kimseye bırakmayan AB ülkeleri bu yoksul insanların sorunlarına sahip çıkma çözüm bulma yerine bu insanların arasından kendine yararlı olabilecek az sayıda insana istihdam imkanı sağladı.
Karpuz kavun seçer gibi kalifiye insanlar için sınır kapılarını açtı: Tıpkı Almanya’nın bir zamanlar sağlıklı Türk işçilerini kendi vatandaşlarının çalışmadığı iş alanlarında çalıştırmak üzere seçerek aldığı gibi mültecileri ülkelerine aldı.
Sonunda bakıyoruz, mülteciler Avrupa kapısını aralamak için son umut olarak sınırımıza dayandı “ Almanya 500 bin mülteciyi alacak” yalanına kanan Suriyeli mülteciler Edirne’ye gelmek için İstanbul otogarına yığıldı. Bazıları yarı yola kadar bilet bulup daha sonra yaya olarak Edirne’ye ulaşmaya çalıştı. Edirne’ye gelen, yorgun düşmüş sefil insanları görünce insanların yüreği sızlıyor.
Aç susuz olarak Edirne otobüs terminalinde ve TEM oto yolu çevresinde biriken insanların umutlu bekleyişleri devam ediyor. Yöneticiler ne yapacağını şaşırmış durumda. Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan’ın mültecilere yiyecek yardımı olumlu bir yaklaşım.
Bu arada, Edirne Valisi Dursun Ali Şahin’in “Edirne kale buradan geçmek yok” şeklinde sözleri de bu soruna çare olmaz.
Keşke imkan olsa da Avrupa kapıları açılsa bu insanlar umutlarına kavuşsalar.
Diyelim ki burası kale biz o insanları daha ne kadar bu kale çevresinde barındırma imkânımız olur.
Yarın onlarla ilgili bir tartışma gündeme gelse halkın bir bölümü “ biz mültecilileri istemiyoruz.
Bizim düzenimizi bozacak” demiş olsa bu Edirne için hangi sonuçlar doğurur. Bu insanlara acıyan sorunlarına çözüm bulmaya çalışanlar olabileceği gibi onların sırtından geçinmeye çalışan, farklı emeller besleyen insanlar da olabileceğini gözden ırak tutmamalıyız.
Tüm bu sorunlar mülteci meselesi sonunda Edirne’ye havale edildi. Bakıyoruz iyi niyetli insanlar mültecilere yiyecek içecek verme gayreti içinde, bu gayretleri ne kadar soruna çözüm getirir. Önümüz kış havalar soğuyacak bu insanlar doğa koşullarına nasıl direnecekler.
O minik yavruların sağlıkları nasıl korunacak. Bu resmen insanlık dramı.
Bunan sebep olanlar, destek verenler öyle sanıyorum ki eninde sonunda bu yaptıklarının cezasını çekeceklerdir. Akıllarda kalan soru şu ; Nasıl oldu da ülkelerinde huzur içinde yaşayan bu insanlar kısa süre sonra yurdunu terk etmek zorunda kaldılar.
Bunda en büyük etken ne oldu. Dünyanın dört bir yöresine dağılan bir kısmı bu zorlu yolculukta yaşamını yitiren bu sefil insanları yerinden yurdundan edenler acaba bugün yataklarında rahat uyuyabiliyorlar mı?
Onların yerine kendimizi koyalım. Bir an için evimizden ilimizden uzaklaşmak zorunda kaldığımızı düşünelim. Acaba o zaman ne duruma düşerdik. İnsanlar hangi koşullarda olursa olsun kendi yaşadığı vatanını kolay kolay terk etmek istemezler.
Onları bu zor yolculuğa iten nedenler ortadan kalkmadıkça bu insanların tekrar ana vatanlarına dönmeleri mümkün görülmüyor.
İnşallah sağduyu sahibi yöneticiler ülkemizde yetki sahibi olur. Böylece çevremizdeki ülkelerle bozulan iyi ilişkiler yeniden gelişir. Böylece hem ülkemizde hem de komşu ülkelerde huzur ve güven sağlanmış olur.
Bundan sonra da çevremizdeki ülkelerle sorunlarımız büyük oranda azalır. Diğer taraftan Suriye’ye birçoğu ülkemiz sınırları içenden geçtiği iddia edilen, bu ülkede macera aramaya, para kazanmaya ve ortalığı karıştırmak için Suriye’ye gelen ülkenin kurtarıcılığına soyunan bu psikopat terör örgütlerinden de kurtulmuş olur.
Bu ortamın sağlanması büyük oranda bizim ülkemizin de sağlıklı dış politikası ile ilgili. Atatürk’ün “ Yurtta Barış Dünya’da Barış” politikasının uygulanması ile sağlanabilir.
Bu hayata geçirilmediği sürece ülkemizin başı bu tür belalardan kurtulmayacak gibi görünüyor.
12 total views, 2 views today
Son Yorumlar