Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Prof Dr Rıdvan CANIM

17 ARALIK, ŞEB-İ ARUS YA DA MEVLÂNÂ’YI  ANLAYABİLMEK..

Hz. Mevlâna’nın 750. Vuslat Yıldönümü, geçtiğimiz 7-17 Aralık 2023 tarihleri arasında Konya’da gerçekleştirilen Uluslararası Anma Törenleri (Şeb-i Arûs) ile kutlandı.  Bu yıl 87.’si gerçekleştirilen törenler boyunca programda Konya Mevlâna Kültür Merkezi’nde yapılan “Semâ” gösterilerinin yanı sıra birçok kültürel etkinlik de yer aldı. Doğal olarak çok sayıda resmî, gayrı resmî şahsiyet de geleneksel hâle gelen bu törenlerin bu yılki konukları oldular.. Tabii bir de dünyanın bilinmedik coğrafyalarından çıkıp gelen onlarca, yüzlerce Mevlânâ sevgilisi yabancı.. Hadi bizimkileri anladık da turistlerin ne işi var bu törenlerde demeyin sakın! Bana sorarsanız oraya gelen turistlerin birçoğunun Mevlânâ ile bizden çok daha mükemmel gönül bağı içerisinde olduklarını söyleyebilirim.

Yıllar önceydi.. Yolum Konya’ya düşmüş,  tabii Mevlânâ’yı ziyaret de boynumuzun borcu olmuştu. Mevlânâ türbesi her zaman olduğu gibi ana baba günüydü. Yerli ve yabancı ziyaretçiler türbenin içini doldurmuştu. Ne üzücüdür ki bir ulu kişinin mübarek kabrini ziyaret bilincinden uzaklaşmış yerli turistler adeta bir müze gezer gibi güle oynaya içeride dolaşırken, bazıları da Mevlânâ’nın vefatında ona hürmeten mezarından ayağa kalkan kişinin babası mı, yoksa hocası mı olduğunu yüksek perdeden tartışıyorlardı. Mistik bir havaya bürünmesi gereken böylesi bir mekân da doğal olarak pazar yerine çevrilmişti. Ama o da ne? Bir ara gözlerim bu hengâme arasında Mevlânâ’nın kabri başında yere, dizlerinin üzerine çökmüş, kollarını çaprazlama olarak göğsünde bağlamış, gözlerinden yaşlar döken birine takıldı. Dikkatle bakınca bunun bir yabancı, yani bir turist olduğunu anladım. Bir an yerimde dondum kaldım. Bu inanılmaz bir şeydi. Mevlânâ’nın manevî huzurunda hüngür hüngür ağlayan bu yabancı, bu turist, bir Hıristiyan, biz de Müslümandık öyle mi, diye kendi kendime derin derin düşündüm. Mevlânâ’yı gerçekten anlayan kimdi? Biz mi, yoksa o mu? İşte şimdi televizyondan Konya’daki Şeb-i Arus törenlerini izlerken bunları hatırladım. Ve işte tam bize göre dedim içimden!..

Gençlerimize soruyorum, Şeb-i Arus nedir gençler diye.. Ne şeb’den haberleri var, ne de Arus’dan.. Birisi “aruz” olmasın hocam diyor, hani divan şiirinde bir aruz ölçüsü vardı ya!?.. Hayır, diyorum, bu kelime “gelin” anlamına gelir gençler.. Büsbütün kafaları karışıyor.. Ne alâkası var hocam, diyorlar bu kez.. Mevlânâ ile gelinin ne alãkası var.. Bu Allah dostunun, bu büyük aşığın öldüğü geceye, yani sevgilisine kavuştuğu geceye gelin gecesi, vuslat gecesi, yani sevgiliye kavuşma gecesi olduğunu bilmiyorlar, bilemiyorlar.. Belli ki Mevlânâ’yı anlatamıyoruz çocuklarımıza, tanıtamıyoruz. Çünkü biz anlamıyoruz ve tanımıyoruz.. Ne yazık ki turistler kadar da anlamıyoruz ve tanımıyoruz O’nu.. Yazık.. Sanki Yunus Emre’yi tanıyor muyuz? Fuzûlî’yi tanıyor muyuz? Şeyh Gâlib’i tanıyor muyuz? Sahi sevgili dostlar biz kimi tanıyoruz, biz kimi anlıyoruz Allah aşkına söyler misiniz?

Mevlana’nın; “Ne olursan ol gel, ister kâfir ol, ister putperest, ne olursan ol yine gel! Burası umutsuzluk kapısı değil, bin kere tevbeni bozmuş olsan da yine gel!” çağrısına bizim kadar kadar ucuzcu yaklaşan var mıdır dersiniz? Gel tevbe et, sonra git, her türlü pisliğin içine dal, çal çırp, arsız, ursuz, yolsuz, katil, hırsız ol, dinli dinsiz ol, putperest ol, kâfir ol, hiç farketmez, yine gel, sonra yine git bütün bunları yapmaya devam et..! Zararı yok yine gelirsin! Burası umutsuzluk kapısı değil..! Bin kere tevbeni bozmuş olsan da farketmez, sen yine gel, yine git, öyle mi anlıyorsunuz sizler de.. Güldürmeyin insanı canım, bir insanın o tertemiz duyguları, düşünceleri bu kadar istismar edilmez ki!.. Asırlar önce Mevlânâ’dan bu insanlık dersini ve çağrısını alan Batı’nın yeni aklı başına geliyor? Hümanizm, Hümanizm diye çığlık atıyorlar ama, kendilerinden 400 sene önce bunları insanlığa haykıran Mevlana’nın bu sesini şimdi duyuyorlar? Ama biz hâlâ Mevlana’nın çağrısını duymuyoruz. Kulaklarımız mühürlü mü dersiniz? Yoksa gönüllerimiz mi taşlaşmış, nedir.. Onun hoşgörü çağrısına kulaklarını tıkayanlar hangi güne kadar sürdürecekler inatlarını dersiniz? İnsanlık Mevlânâ’yı anladı da bizler de bağrımızda yatan bu cevherleri biraz olsun anlayabilseydik keşke.. Galiba biz birbirimizi anladığımız gün, Mevlânâ’nın da ne dediğini anlayacağız.. Ya da ancak Mevlânâ’yı, Yunus’u anladığımız gün birbirimizi anlayabileceğiz diyorum.. Ne dersiniz?

Sevgilisine kavuştuğu bu günde ona, o gönüller sultanına rahmet ve selâm olsun.. Sevgililerin en gerçeğine yüreklerimizin tamamını sunabilmek ümîdi ve temennisiyle…

Esen kalın, güzellikler içinde olun.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER