Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Prof Dr Rıdvan CANIM

YAŞADIĞIMIZ ŞEHİRLER – I

Yaşadığımız hayatları dikkatle gözleyecek olursak şüphe götürmez bir gerçekle yüz yüze geliriz. O da her geçen gün hayata bakışımız, yaşama anlayışlarımız farklılaşıyor, değişiyor. Değişmesi kaçınılmaz belki ancak giderek de maddîleşiyor. Şöyle bir düşünelim. Yolda yürürken hepimiz yerdeki, ayaklarımızın altındaki asfaltın kalitesine bakıyoruz. Peki her gün önünden geçip gittiğimiz, girip çıkıp alışveriş ettiğimiz mağazalara, özellikle bunların kimliklerine yani tabelâlarına dikkat ediyor muyuz dersiniz? Evet, eskiden sokaklarımız belki parke taşıyla kaplıydı, asfalt da değildi. Ama bu sokaklar, bu caddeler, bu çarşılar  bizimdi. Şimdi hangi sokak, hangi cadde bizim söyler misiniz? Buyurun çıkalım ve karşımıza çıkan, gözümüze çarpan mağaza isimlerinden birkaçını birlikte okuyalım isterseniz: Fast Food, Fular Lee Cooper, Levis, Fantasia Leder, Baby Hause, Grand Galaxy, Tora Sarp Jeans, Lee, Studio Blue World, Halley, Original Levis Store vs. vs. Evet evet, yanlış görmediniz, bu tabela isimleri “bizim şehirlerimiz”, “bizim cadde ve sokaklarımız” dediğimiz, millet olarak “bizim” dediğimiz, ama bana sorarsanız sadece “bizim” olma konusunda “hüsnü zan”da bulunduğumuz mekânlardan derlenmiştir. Burası hangi ülkedir! Bu ülkede yaşayan insanların dili bu mudur? Dilimize, Türkçemiz’e ne oldu? İşte içinde yaşadığımız ve “bizim” dediğimiz şehirler.. Ne kadar bizim şehirlerimiz olduğu ortada..

Aslında  “şehir” ve “kültür” birbirinden o kadar ayrılmayacak, o kadar birbirine yakışan iki kavram ki, bu ikisini bir araya getirebilen şehirler uzun asırlar boyunca dünyanın en kişilikli, en varlıklı, en mutlu, en zengin ve dolayısıyla en talihli şehirleri olmuşlar.. Kültür dediğimiz şey esasen oluşması asırları alan bir medeniyet birikimi değil midir zaten? Bir yaşama tarzı, bir yaşama biçimi değil midir? Gelenekler, görenekler, insanların birbirlerine karşı davranış biçimleri kültürü oluşturur.. İnançlar, tarih ve coğrafya bilinci, devlet olma şuuru.. Yaşanılan mekâna gösterilen ilgi ve alâka, temizlik, estetik anlayışlar işte bütün bunların hepsi “kültür” kavramı içerisinde düşünülebilir ve düşünülmelidir bence.. Böyle olunca da kültürün “şehir” dediğimiz olgudan ayrı düşünülmesi imkansız oluyor tabii olarak.. Kültürel kimliksizlik veya bir başka deyişle kültürel kirlenme dediğimiz şey bundan başka daha ne olabilir ki? “Şehirleşme”den anlaşılması gereken bu mudur? İnsanların bir arada yaşamalarının temel gereklerinden biri, belki de birincisi, aynı mekânı paylaşan insanların birbirlerini anlaması değil midir? Öyle ise bu tabelâların yaşadığımız şehirlerdeki muhâtabı kimlerdir? Sözlerimiz yanlış anlaşılmasın. Hiç kimseyi kınamıyoruz. Yaptığımız sadece bir özeleştiridir. Hiçbir mağaza sahibiyle, işletmecisiyle işimiz yok.. Ama unutulmasın ki hepimiz bu şehirlerde yaşıyoruz. Hepimiz her gün aynı cadde ve sokaklarda dolaşıyoruz, alış-veriş yapıyoruz. Benim kanaatimce, tarihinin hiç bir döneminde şehirlerimiz bugün olduğu kadar böyle bir kültür şokunu, böylesine bir kültür kirlenmesini yaşamamış, böylesine kimliksiz bir yapıya asla bürünmemiş, Türkçe adına böyle bir yozlaşma görmemiştir.

Yaşadığımız şehirler, herhalde özellikle ve öncelikle yetişmekte olan genç nesillere çok iyi tanıtılmalıdır. Ve şurası da hiç unutulmamalıdır ki, şehirler, -tabii ki- bu toprakların altında yatanlar için olduğu kadar öncelikle üzerinde yaşayanlar için vardır. Gelip geçenlerin hatırı için içinde yaşadığımız şehirleri tanınmaz hale getirmeye, kimliğinden uzaklaştırmaya kimin, ne hakkı olabilir, söyler misiniz? Her geçen gün yediden yetmişe herkes çevre kirliliğinden söz ediyor. Çevre kirliliği sadece yerdeki çöple, ciğerlerimize çektiğimiz kirli havayla olmuyor ki. Bütün bunların ötesinde, çevreye rengini veren ve belki de hepsinin kaynağını oluşturan kültürel kirlenmenin boyutları kimseyi rahatsız etmiyor ne yazık ki… Kimsenin aklına böyle bir kirliliğe karşı kampanya başlatmak da gelmiyor haliyle..

Tabii böyle olunca da kültürel kirlenmenin, zihnî ve ahlâkî çürümenin yaşandığı bir çevrede çöp toplama ve ağaç dikme kampanyalarının da “yeşillik olsun”dan öte bir anlamı olmuyor..

Nasib olursa bu konuya haftaya devam edeceğiz efendim. Esen kalınız.

YORUMLAR

Bir adet yorum var

  1. 80’li yıllarda bir günlük gazetede Japon turistle röportaj vardı.O Japon şehitlerimizi gezdikten sonra şunu söylemişti:”Türkiye bir kültür bunalımı yaşıyor”
    Bu değerlendirme o kadar yerinde ve özlü idi ki yıllarca öğrencilerime( bunların içinde ilköğretim öğretmenlerine verdiğim kursta dahil) kompozisyon konusu olarak verdim!
    Bizim siyaset,henüz altyapısını yapamamış şehirler devraldığı için vur deyince öldürdü..Maalesef bazı şeyler betona gömüldü aziz kardeşim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER